Hüseyin Hakkı Efendi
Hüseyin Hakkı Baba (1816 –1886)
Altay Mah. Dumlupınar Sok. 39 numaralı, eskiden Turgutlu Uşşâkî Dergâhı olan evin zemin katında, yol kenarındaki kabirde yatmaktadır. Evin Şimdiki sahipleri torunlarıdır.
Ömer Hulusi’nin halifesi olan Uşşâkî şeyhi Hüseyin Hakkı Baba’nın halifesi de Şeyh Mehmet Emin Tevfik ve Ahmed Talibi İrşadî’dir.
Bundan yirmi-yirmi beş yıl kadar önce Hüseyin Hakkı Baba’nın yüzünü görmüş yaşlı bir müridinden dinlediğim hadise: Rahmetli ölmeden önce kendi evinin bahçesine gömülmesini istiyor. Rahmetli olduktan sonra bütün müridleri toplanıyorlar, o zamanki evlerin bahçeleri çok geniş olduğundan orada gasledip bahçenin bir köşesine defnetmek üzere mezar kazıyorlar. Evde Hüseyin Hakkı Baba’nın bir gelini vardır. Kayınbabası ve Şeyhi olan bu zatı çok seven bu gelin adeta onun ölümüne razı olmamaktadır. Hatta mübarek vücudunun yere konmasına bile tahammül edemediğinden büyük bir ısrarla mezara kendisinin çeyizinde getirdiği tek kişilik yatağın serilmesini ve başının altına da yastık konmasını ister. Müridler bunun uygun olmayacağını söyleseler de gelini bir türlü ikna edemezler. Bunda da bir hikmet vardır diyerek Hüseyin Hakkı Baba’nın halifesi olan zat, İslami teâmül olmamasına rağmen mezarın içine yatak ve yastık koydurur. Hüseyin Hakkı Baba’yı bu yatağı üzerine yatırıp defnederler, tahtaları döşer, üzerine hasırı sererler ve toprakla kapatırlar. Fatiha verilir, talkın verilir. Bu arada da gelin içeride yemek hazırlamıştır. Dervişleri davet eder. Dervişler içeri girince bakarlar ki biraz önce Baba’nın altına serdikleri yatak ve yastık tozlu topraklı dürülü bir vaziyette köşede durmaktadır.
Şimdi yıkıldı. Eskiden köşede Alaca hamam vardı. Oradan mübarek kabirlerine su işlemiş. Göçtükten tam otuz üç sene sonra dedem, Muhiddin Dede’ye ki kendilerinin oğludur rüyasında görünüp: Oğlum benim başımın altına hamamdan su işliyor, rahatsızım bir bak diye emretmiş. Kabiri açıyorlar bakıyorlar ki hakikaten su işlemiş ama otuz üç sene önce nasıl gömüldüyse mübarek aynı vaziyette duruyor.
Ahmed-i Talibi İrşadi Hz. leri, efendi azizlerini çok özlemiş. Gelmeye emir yok, bir nutuk yazıyor:
Ey dillerin can-ı hayat bahşeyleyen şahım yetiş.
Af eyle bir gün cürmünü ey estağfirullahım yetiş.
Gerçi hata çok işledim hizmette ben sultanıma.
Af eyle bir gün cürmümü ey estağfirullahım yetiş.
Bilmez misin irşadini derdinle mecnun olduğun.
Ey gönlümün leylası gel alma benim ahım yetiş.
Bunu bitiriyor Dede aziz kapıyı açıyor, geldim evlâdım, diyor. Çanakkale nere, Turgutlu nere…
Bir gün Hüseyin Hakkı Baba’ya dışarıdan bir dervişi gelir. O zaman her evde su yoktur. Yollarda devamlı akan sokak çeşmeleri vardır. Dervişin eline bir testi vererek, şunu çeşmeden su doldur da soğuk su içelim der. Adam testiyi alıp çeşmeye gelir, doldurmak üzere uzattığında elinden düşürür ve testi kırılır. Derviş çok utanır, çarşıya gidip yeni bir testi almaya karar verir. Fakat hangi testiciye yanaştıysa Hüseyin Hakkı Baba’yı o testicide oturmuş muhabbet eder, görür. Bunun üzerine mecburen tekkeye döner. Bakar ki Baba oturmaktadır. Daha ağzını açıp bir şey söylemeden Hüseyin Hakkı Baba, oğlum sen misafirimizsin kaza ile kırdığın testiyi biz misafirimize ödetirsek ayıp olmaz mı? Al şu parayı yenisini şimdi git al, diyerek dervişini çarşıya gönderir.
Yaşadığı yıllarda Osmanlı Ordusu Ruslarla savaşmaktadır. Bu savaşa Turgutlu’dan katılan askerler dönüşlerinde Hüseyin Hakkı Baba’nın kahramanlıklarını anlata anlata bitiremezler. O Turgutlu’dan hiç ayrılmadı, diye halk iddia eder. Bunun üzerine bahse tutuşup kendisine sormaya karar verirler. Kendisine sorduklarında, her iki tarafta haklıdır evlâtlarım, diye cevap verir.
Göçtüğünde dervişleri evinin bahçesine gömmek istiyorlar. Ulema da hayır olmaz, diye karşı çıkıyor. İş o günün kadısına intikal ediyor. Her iki taraf kadının huzurunda durumu anlatıyorlar. Mevtâ yıkanmış, kefenlenmiş hazır. Hâkim diyor ki, şimdi gideceğiz, keramet sahibi büyük zat diyorsunuz madem öyledir, ben mevtaya hilâfetnâmesini uzatacağım, eğer alırsa oraya defnedilecek, olmazsa kabristana… Her iki taraf da razı oluyor. Kadı hilâfetnâmeyi bulduruyor, kefeni açıyorlar. Kadı uzatınca Hüseyin Hakkı Hz.leri hemen uzanıp hilâfetnâmesini alıyor. Hilâfetnâmesi ile gömüldü Dede aziz.
not: Aşıkâne dergisi 31.sayısından alınmıştır.