Sempozyumda Uşşâkîler Oturumu
Sempozyumda Uşşâkîler Oturumu
Kuşadası ve Civarında Tasavvufi Hayat ve Kuşadalı İbrahim Halveti Sempozyumu
Kuşadası Kültürel ve Tarihi Mirası Koruma Derneği
Kuşadası Müftülüğü
Kuşadası See Light Resort Otel
Aydın’da ilk tasavvufi hayat sempozyumu Kuşadası’nda düzenlendi. Sempozyumda tasavvufi hayat ve Kuşadalı İbrahim Halveti anlatıldı.
Kuşadası ve Civarında Tasavvufi Hayat ve Kuşadalı İbrahim Halveti Sempozyumu, Kuşadası See Light Resort Otel’de düzenlendi. Kuşadası Kültürel ve Tarihi Mirası Koruma Derneği Başkanlığı ve Kuşadası İlçe Müftülüğü’nün organize ettiği, Aydın’da ilk defa tasavvuf ve tasavvufi hayatın anlatıldığı sempozyum, üç gün devam etti. Dokuz Eylül Üniversitesi öğretim görevlileri başta olmak üzere birçok profesör ve doçentin katıldığı sempozyumda, Kuşadası civarında tasavvufi hayat anlatıldı. Osmanlı döneminde tasavvufi hayatıyla ön plana çıkan ve Kuşadası’nda da yaşayan İbrahim Halveti’nin hayatı anlatılarak Kuşadalılara tanıtıldı.
Sempozyumdaki 4. oturumda da Uşşakîler işlenmiştir:
IV. Oturum 11.00-12.00
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Alim YILDIZ
Doç. Dr. Necdet ŞENGÜN Tasavvufî-Edebî Bir Muhit Olarak Aydın: Aydınlı Uşşakî Şairler ve Şiirleri
Yrd Doç. Dr. Şamil BAŞ Aydınlı Mutasavvıf Şair Ömer Hulûsî Efendi ve Halveti-Uşşakî Yoluna Etkileri
Eğitimci-Yazar Mehmet Hakan ALŞAN Türk-İslam Sufiliğine Özge Bir Neşve: Tarik-i Nazenin (Tespitler, Tashihler, Tahliller)
Yrd Doç. Dr. Raşit ÇAVUŞOĞLU Ahmed Tâlib-i İrşâdî
TASAVVUFÎ-EDEBÎ BİR MUHİT OLARAK AYDIN
AYDIN’LI UŞŞAKÎ ŞAİRLER VE ŞİİRLERİ
Doç. Dr. Necdet ŞENGÜN Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir Kendisi de bir Uşşakî şeyhi olan Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ adlı eserinde, Uşşakî tarikatının Salâhiyye-i Uşşâkiyye kolunun müessisi Balıkesirli Abdullah Selâhaddin-i Uşşakî (Salahî)’nin üç halîfe yetiştirdiğini, tarikatın bu üç halifeden sadece birinden, Nazillili Muhammed Zühdî Efendi (ö. 1221/1807)’den devam ettiğini, Muhammed Zühdî Efendi’nin uzun yıllar Nazilli’de şeyhlik ve müftülük yaptığını haber vermektedir. Yine tarihî rivayetlere göre XVIII. asrın ikinci yarısından itibaren Uşşâkîlik İstanbul’da yani merkezde güç kaybetmekte, daha önceden sayıları epeyce olan tekkeleri gitgide azalmaktadır. Bu bilgilerden hareketle Salahî’den sonra Aydın’ın daha bir önem kazandığı, Uşşâkîliğin önemli merkezlerinden biri konumuna geldiği hatta tarîkatın devamını sağlayan önemli bir merkez olduğu görülmektedir. Salâhî’nin halifesi Muhammed Zühdî Efendi iki halîfe yetiştirmiştir. Bunlardan birincisi uzun yıllar Nazilli’de müftülük ve şeyhlik yapan Muhammed Zühdî ’nin oğlu ve halifesi Ali Gâlib Vasfî (ö. 1266/1849); ikincisi ise, önceleri Efe iken, Karacasu Müftüsünün kendisine hediye ettiği Yunus Emre Divanı ve Mesnevî-i Maneviyi okuyunca hayatı değişen ve tasavvufa intisab eden Karacasulu Semiz-zâde Süleyman Rüşdî Efendi (ö. 1272/1855)’dir. Tarikat, Ali Gâlib Vasfî Efendi’nin halifeleri üzerinden devam etmiştir. Ali Gâlib Vasfî Efendi’nin hem oğlu hem de halifesi Nazilli’de doğan Şeyh Muhammed Tevfîk Efendi (ö. 1280/1864)’dir. Mehmed Tevfîk Efendi’nin ise iki halifesi vardır. Bunlardan biri Ömer Hulûsî Efendi (ö. 1286/1869); diğeri ise Bozdoğanlı Şeyh Mustafa Fethi Efendi (ö. 1338/1920)’dir. Daha sonra tarîkat Ömer Hulûsî’ nin halifesi Kasabalı (Turgutlu) Şeyh Hüseyin Hakkı Baba (ö. 1297/1879) üzerinden Tire’ye, oradan da Şeyh Hüseyin Hakkı Baba’nın halifesi Tireli Şeyh Mehmet Emîn Tevfîkî Efendi (ö.1331/1912) ve Tâlib-i İrşâdî (1297/1880) kanalıyla Manisa, Balıkesir ve Çanakkale taraflarına, oradan da İstanbul’a kaymıştır. Yukarıda isimleri zikredilen zevâtın tamamı şiir ve edebiyatla yakından ilgilenmişlerdir. Hemen hepsi birer Dîvân’a ve bazıları da çeşitli tasavvufî esere sahiptirler. Bazı şahıslar elinde bu şiirlerin kalitesi düşmüş olsa da, aralarında edebî zevk bakımından yüksek seviyeli şahıslar mevcuttur. Şiirlerinde her biri kendi mahlaslarını kullanmışlar, Zühdî, Rüşdî, Vasfî, İrşâdî, Tevfîkî, Hulûsî gibi mahlaslarla tasavvuf neşvesini yansıtan şiirler yazmışlardır. Diğer taraftan bu şahısların irşad faaliyetleri ve müftülük gibi memuriyetlerle vazifeleri yanında eserle, kitapla, kitap telifiyle, şiir ve edebiyatla bu kadar meşgul olmaları, sanıyoruz şeyhleri Abdullah-ı Salahî’nin tasavvuf ve edebiyat tarihimizin en velûd şâir, müellif ve mütefekkirlerinden biri olmasıyla, bu zevâtın da Salâhî-i Uşşâkî kolunun birer halkası olmaları ile yakından alakalıdır.
…….
AYDINLI MUTASAVVIF ŞAİR ÖMER HULÛSÎ EFENDİ VE HALVETÎ- UŞŞÂKÎ YOLUNA ETKİLERİ
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Şamil BAŞ Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Rize XIX. yüzyılda Aydın Vilayeti sınırları içinde yaşamış mutasavvıf bir şair olan Aydın Güzelhisarlı Uşşâkî şeyhi Ömer Hulûsî Efendi (ö. 21 Ağustos 1868) dinî-tasavvufî edebiyat sahamızın önemli isimlerinden biridir. Halvetiyye ’nin Uşşâkiyye koluna mensup olan Ömer Hulûsî Efendi Uşşâkîliğin son güçlü temsilcilerinden olup Uşşâkiyye tarikatında yeni bir neşve olan Nâzenîn-i Uşşâkiyye ‘nin tesis edilmesinde öncülük etmiştir. Bu durum kendisini Uşşâkî silsileleri içinde kilit konuma yerleştirmiştir. Tebliğimiz, Aydın Vilayeti sınırları içinde ve dışında önemli bir etkiye sahip olan Ömer Hulûsî’nin hayatı hakkında kaynakların elverdiği ölçüde bilgi vermeyi; Ömer Hulûsî’nin yaşadığı çağın tarihî ve kültürel şartları ile bu koşulların onun hayatı üzerindeki etkisini ve özellikle mutasavvıf şairin yaşadığı dönem, yaşadığı çevre ve mensubu olduğu tasavvufî anlayışa nasıl bir katkı sağladığı hakkında bilgi sunmayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda 2014’te yayınlamış olduğumuz Aydınlı Bir Uşşaki Şeyhi Ömer Hulûsî ve Divan’ı isimli çalışmamızdan istifade edip Ömer Hulûsî Efendi’nin Halvetî-Uşşâkî yoluna etkilerini ilim dünyasına kazandırmayı hedeflemekteyiz.
………
TÜRK-İSLÂM SÛFÎLİĞİNDE ÖZGE BİR NEŞVE: TÂRİK-İ NÂZENİN (Tespitler, Tashihler, Tahliller)
Mehmet Hakan ALŞAN, Eğitimci-Yazar, İstanbul Denilebilir ki, pozitif bilimler içerisinde en kırılgan olan anabilim dalları sosyal bilimlerin çatısı altında yer alır. Şöyle ki, daha önce bulguladığınız ve betimlediğiniz bir olguyu yakın bir gelecekte yanlışlamak zorunda kalabilirsiniz. Hele ki çalışma alanınız teoloji ve teosofi alanında ise, hele kikonunuz teopolitik izdüşümleri de taşıyorsa işiniz çok daha zor demektir. Bu bakımdan özellikle şair, yazar, sûfî biyografilerini incelenirken; ya da özellikle sûfî akımlarını etüd ederken maalesef ciddi hatalara düşülmekte; olgu (lar) çeşitli başat kavramlarla ve kurgularla korunaklı bir zeminde yüzdürülerek manzumeci bir yaklaşımla istendik ve rasyonalize edilebilir güvenli bir limana ulaştırılmaktadır. Sosyal bilimlerin; salt gerçekliği, tarihselliği, reel-politikaları ıskalayan bu manzumeci ıstılahından kurtarılması son derece önemi haiz olup, olguların analizinde anakronik ve indirgeyici yaklaşımlardan da mutlaka sarfı nazar edilmelidir. İşte bu bağlamda, gördüğümüz kadarıyla Türk-İslâm Sûfî Geleneği’nde son derece biricik ve özge bir yerindeliği olan Tarik-i Nazenin neşvesi hakkında henüz tatmin edici bir çalışma yapıl (a) madığı görülmektedir. Yapılan çalışmalar da, çeşit sûfîlerin karizmasına, bireyselliğine, menkıbevi anlatılara hamledilmekte;mateessüf, gerçekte konunun epistemolojik, kronolojik, psikotarihsel, teosofik ve teopolitik açıdan incelenmesi yapılmadan nedense metinlerde kıyıcı indirgemelere başvurulmaktadır. İşbu bildirimizde, sosyal bilimlerin bu kırılganlığını olabildiğince saf dışı bırakmaya, Tarîk-i Nâzenin olgusunu sadece menkıbevi ve otobiyografik betimlemelerle temellendirmekle yetinmeyip, olgumuzu yalın bir gerçeklikle psikotarihsel ve teopolitik açıdan da irdelemeye çalışacağız.
Ayrıca, bildirimizin sonuç kısmında ise, “Tariki-i Nazenin’e izafe edilebilecek bir seyr u sülûk ıstılahının varlığını da irdeleyerek, işbu ıstılaha ait köşe taşlarından yine Tarîki-i Nazenin’e atfedebileceğimiz bir manevi seyîr ve gelişim paradigması- nın mümkünlülüğünün epistemeolojik ve irfânî temellerine ışık tutmaya çalışaca- ğız. Senkretik (Bağdaştırmacı) bir neşve olan Tarîk-i Nâzenin’in, ayrıca belirleyicisi olan Melâmetiyye ile olan yoldaşlığına, nöbet değişimi olan Bektaşilikle olan ilintisine ve bir üst-anlatı (çatı) hüviyetinde olan Halvetîyye ile olan örtüşüklüğüne de değinerek konuyu tasavvuf tarihi açısından da ana arterleri üzerine konumlandırmaya gayret edeceğiz. Alt başlıklar: Kavramların Belleği ve Tarihselliği Bakımından Türk-İslâm Sûfîliği (Orta Asya) Ortodoksinin ve Yerleşik Hayattın Yansımaları: Hitâbî /Anonim Olandan, Kitâbî/ Kanonik olana/alana bir Anadolu Yolculuğu Vakay-i Hayriye Ya da Bir Travma Olgusu Olarak Bektaşiliğin İlgası Başa çıkma Stratejisi Olarak Sufi Solidarizmi ve Yeniden İçe Kapanma Marjinal ve Kamusal Sûfîlikten Kopmalar: Tarîk-i Nâzenin Tarîk-i Nâzenin’in Postülatları ve Teosofik Epistemolojisi Sonuç
……..
AHMED TALİB-İ İRŞADÎ
Yrd. Doç. Dr. Raşid ÇAVUŞOĞLU İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi, İzmir Halvetîliğin Ahmediyye kolundan zuhur eden Uşşâkiyye tarikatına mensup olan Ahmed Talib-i İrşadî (ö. 1298/1881), Nâzenîn-i Uşşâkîlik’in güçlü temsilcilerindendir. Tâlib-i İrşâdî, 1235/1819’da Bayındır civarında doğmuştur. Derebeyi zade Helvacıoğlu Ahmed Efendi namıyla da bilinir. İlim tahsiliyle meşgul iken 1839 yılında Uşşâkî şeyhi Ömer Hulûsî ve Hüseyin Hakkî ile tahsil gördüğü medresede karşılaşmış ve onlara intisap etmiştir. 1854-1860 yılları arasında inzivaya çekilen Tâlib-i İrşâdî, uzun müddet devam eden bu inziva sonunda sahip olduğu bütün dünyalıkları dağıtmıştır. 1860 yılında Hüseyin Hakkî Efendi’den hilafet alarak irşad faaliyetlerinde bulunmuştur. Ömer Hulûsî’nin müridi olan Tâlib-i İrşâdî ’nin Nâzenîn-i Uşşâkîlik’ten ayrılarak bir bakıma bir kırılma noktası oluşturacak şekilde İrşâdiyye kolunu kurduğu bazı kaynaklarda özellikle belirtilmektedir. Hakikatte Bektâşî olduğu halde, zarardan emin olmak için kendisini Uşşâkî olarak tanıttığı ileri sürülen Tâlib-i İrşâdî bu yönüyle de dikkati çeker. Müellifin, bilinen tek eseri Divan’ı hakkında Neslihan Dönmez Alpdoğan tarafından bir yüksek lisans çalışması yapılmıştır. Ali Talip Çatalyürek tarafından da, yayımlanan Divan’ı tasavvufî konuları muhtevidir ve aruz vezni ile yazılmıştır. S. Nüzhet Ergun tarafından edebî yönü pek kıymetli addedilmeyen şiirleri, daha çok tasavvufî düşünce ve kaygılarla yazılmıştır. Ancak müellif hakkında serdedilen bu görüşleri haklı çıkaracak nitelikte, Divanı’nın neşri dışında, henüz detaylı bir çalışma yapılmış değildir. Dolayısıyla Talib-i İrşâdî’nin tasavvufî yönü kadar edebî yönünün de incelenmesi ilmî, edebî ve tasavvufî kişiliğinin daha iyi anla- şılmasına yardımcı olacağı kanaatindeyiz.